Bütün doğum günlerinde ona mutlaka çikolata götürüyordum.
– Ekmek parası mı istiyorsun? diye sordu.
– Hayır çikolata parası lazım!
Bülent’in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. “Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor” diye düşündü.
– Neden? Siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?
– Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.
Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.
– Bugün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?
– Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.
– Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış komedyen misin?
– Hiç biri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.
– Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.
– O bizim için değil…
– O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.
Adamın söyledikleri Bülent’in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı.
Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü. Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu. Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. “Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu?” diye düşündü.
– Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?
Bülent’in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.
– Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.
Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
– Oturun biraz dertleşelim bari, dedi. Adam çekingen çekingen oturdu yanına.
– Yok mu eşin dostun, borç alacak akraban?
– Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.
– Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?
– Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.
– Hımmmm. Aşk hem de otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.
– Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.
– Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.
– Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.
– Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım. Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden?
– Hiç bir şeyim yok mu? Hayır. Benim her şeyim var. Benim karım her şeyim. Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada? Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.
– Öyle deme. Şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?